Skip to main content

Sabah uyandım


Sabah uyandım. Düşündüğüm ilk şey düşüncelerimin kafamdan akmadığıydı. Eskiden her şey daha farklıydı. "Sabah Uyandım" tümcesi benim için sadece uyanmak değildi, uyandığım gün için yapacaklarım aklıma gelirdi. Kahvaltıda, öğle yemeğinde neler yiyeceğimi düşünürdüm mesela.


"Sabah Uyandın, çünkü kural varsa uyarsın"


Oturdum yatağımda, yorgunluktan ölüyordum. Ben düşünerek yorulanlardanım. Hayatta derdi olanlardan.Yorgun olsada harekete geçebilenlerden.Daha fazlasını yapabilirim diyenlerden.İnsanların içinde ya çok konuşan yada hiç konuşmayanlardanım.Siz ise minik yârenler, Siz ya tek derdi sosyal medyası olanlarsınız yada gerçek şeyler yaşayanlardan.


Siz benim cesaretimle cesaretleneceksiniz. Bunun olmasını istiyorum. 


Ben sizin cesaretinizle cesaretleneceğim. Bunun olmasını istiyorsunuz.


Biz birbirimizin derdiyle dertleneceğiz. Bu olacak. Çünkü dert bize öç.


Duş almam gerektiğini farkettim. Terli, sıska ağlar bakışlı biri olduğum gerçeğini bu değiştirebilirdi belki. Fakat içimdeki terli, sıska ve ağlar bakışlıyı kim değiştirecekti? 


Tam duşa girmeden önce  telefonuma bakmaya karar verdim. Belki çok ilgi çekici bir şeye denk gelirim ve belki beni duş almaktan alıkoyar. Depresifim.

Twitter’a baktım. İlk gözüme çarpan tümcenin içerisinde "Anam avradım olsun" Geçiyordu. Rahatsızlık duydum.Rtük bu cümleye bir şey demiyordu, herhangi bir filmde bu cümleyi duymanız gayet olasıydı. Sanırım rtük çalışanlarından birisi ensest fikirler hakkında pozitif duygulara sahip. Birisinin bilimum aile değerlerine, akrabalarına küfür edilmesinden bence yüzlerce kat daha kötü bir küfür. Tam bunu düşünürken kötülüğün ölçüsünün ney ile ölçüldüğünü merak ettim. Hiç bir fikrim yok. Her şey zıttıyla bilinir temelli bir düşünce içerisinde kayboldum. Depresifim.


Telefonumda yeterince ilgi çekici bir şey bulamadım, bu bana oldukça rahatsızlık vermişti. Huzursuz bir gün daha başladı fikri ile duşumu aldım.Yemek sırada geliyordu, nedense pek bir düzensiz yemek düzenine sahiptim. Bu cümle aklımdan geçtiğinde Türkçemizin mizahının kuvvetli olduğunu kendime söyleyip bir ufak sırıttım.Düzensiz bir şeyin nasıl düzeni olabiliyordu? Artık sadece depresifte değildim. Artık hem kafam karışık hemde depresiftim.


Giyindim ve yola çıktım. Her sabah olduğu gibi hafif kalabalık yollardan yürümeye başladım. Bu kadar insan, her birinin problemleri her birinin hayatta sorunları var. Koca dünyaya baktığımızda aslında bir karınca bile değiliz. Hepimiz yaşamaya çalışıyoruz.

"Yaşamaya çalışmak" tanımı beni çok rahatsız ediyor. Bu cümleyi kuran herkes yaşıyor, demekki yaşamaya çalışılmaz. Kaliteli yaşamaya çalışılır. 


Otobüs sırasında bir atışma çıktı, benim yerim senin yerin gibi basit bir sebepten ötürü hemde. Kalıplı olan göz dağı veriyor bağırıp çağırıyordu. En son zayıf olan ona "Hakkımı sana helâl etmiyorum" dedikten sonra sıranın en arkasına geçti. Konu kapandı. Rahatsız oldum. Bence hakkını helâl etmemek küfür edilmesinden daha çok hakaret içeriyor. Garip bir durum olduğu kanısına vardım.


Her sabah gittiğim ve kalabalık olan bölge çaycısına gittim. Oturdum ve çay söyledim. Yaşlılar kafa dinlemek için, ben kafa dağıtmak için gidiyorum. Yaşlılar çayın yanında sigara içer ben sigaranın yanında çay. Yaşlılar nasılsın ile başlar tümceye, ben iyi değilim ile başlarım.Çaycı çayımı getirirken kalabalıktan gelen ses sebebiyle çaycının gözlerinin gülmeye başladığını farkettim. Sesi yavaş yavaş beynimde çözümledi.Kalabalığın içinden çıkan yüksek ses "Herkese benden çay"dı. Bunu neden yaptığını etrafındakiler dışında kimse bilmez. Belki herkesin hayatına bir küçük öpücük kondurmak istemiştir, belki belki üniversite sınavında ortalama bir puan almış ve sular idaresinde çalışan akrabasının sigortalı kaliteli bir işe alacağının haberini almıştır. Kim bilir belki de Usb’yi tek seferde takmış ve çok sevinmiştir. Ama sevinmiştir ve bunu herkes hisseder. Çoğunluk sadece "keriz çayı" diyip içer. Depresif zamanıma denk geldiği için sırıtamadım bile.


Neden çay geldiğinde herkesin yüzü güldü? bunu sorguladım kafamın en iç taraflarında. Birini mutlu etmek bu kadar basit miydi? aslında gelen çay’a değil bedava olmasınamıydı bu denli sevinç? sanmıyorum. Kalabalıktan gelen sesin sahibinin mutluluğumu bizi mutlu etmişti? Bu düşüncelerde çok yoğunken sakinleşip daha temel düşünmem gerektiği kanısına vardım. Tam olarak bence hayatımızı başkalarının kabulleneceğini düşündüğümüz uydurma kurallara saklanarak yaşıyoruz.Maskelerin arkasına saklanıp eylemlerimizi gizliyoruz.İnsanlar güldüğünde onların gülmesini sağlayan şeyleri öğrenip, tekrarlıyoruz. Bize saygı duyduklarında, kendimizi güvende hissediyoruz.Fakat zamanla sosyal eğitimin altındaki kişi tanınmaz hâle geliyor, kayboluyor.Yaptığımız rol kendi kimliğimiz hâline geliyor.Gerçekler uyum sağlamayı öğrenmeden önce olduğumuz zayıf kişilerin birer kalıntısı hâline geliyor.


Eşya İsimlerine takmış durumdayım.Çaycı Feridun abi bana "çayı uzatır mısın" dedi. Anlamamış bir tavırla "He?" dedim. "Bardağı diyorum, uzatır mısın" dedi. Uzatırken bardak kelimesine çok takıldım.Bardak kelimesi eski türkçedeki su içme kabı anlamına gelen "bart" kelimesinden gelmekte. Bu durum beni oldukça rahatsız ediyor çünkü yeni türkçeyi kullanmaktayız.Şahsi kanaatim her eşya isminin olabildiğince sıfatını ve/veya fiilini andırması lazım. Bardak mesela dolacak olmalı. Sürahi dolduracak. Silah öldürecek. Evet tam şu anda fark ediyorumki Silah’ın üzerinde silah öldürür yazmıyor. Sigaranın amacı öldürmek değil. Sigaranın üzerinde sigara öldürür yazıyor. Silah öldürmek için yapılıyor ve uyarısı yok. Rahatsız oluyorum.