Asıl deli ben değilim
Hayatımdaki toplum olgusuna, para, emek ve sefalet kelimelerine mâna olarak oldukça fazla yakın olarak geçirdiğim takribi 3 ay oldukça basit geçti. Para olayına çok fena takık durumdayım şu sıralar. Yanlış anlaşılmasın, olmasına veya olmamasına değil. Genel olarak para olgusuna.
Hayatta her şeyi satın alabileceğin bir olgu. Kaybedilen zaman hariç tabii.Hoş, paran olursa zaman kaybetmezsin. Zaten Geçmişimize dönüp baktığımızda “kaybedilen zaman” bizim için ya mutlu olma çabamız yada para kazanma çabamız içindi. Dönüp bakalım tekrar, tekrar, tekrar,tekrar….
Nerede yanlış yapıyoruz? gel sevgili dostum çıkalım kapımızın önüne. Bakalım etrafımıza, esnaflara, gidelim yanlarına soralım, paran var mı?- Mutlu musun?
Alacağımız cevaplardan sonra en yakın hastaneye gitmemiz oldukça gerekli olur.
Öğrendiklerimin temelinde hata yaparsam bir dahakine hata yapmamam gerektiği yatıyor.
Para ve mutlu olma çabasını bu durumda ayrı ayrı bakmak gerek, ileride. Önce ikisinide elde etmem gerekiyor.Ki nerde yanlış yaptığımı bilebileyim.
Hızlı hızlı çıktım evimden, koşa koşa. yaşadığım apartmanın zemin katına vardığımda asansördeki aynayla göz göze geldim.
Zaman durdu, hayat durdu, yaşam durdu, dünya durdu.
kendimden bahsetmedim hiç, genel itibariyle sarı, renkli gözlü, orta boylu, kısa saçlı, bakışları hep kafasında kötü bir şey düşünüyormuş gibi olan yaşı küçük ama yaşadıkları büyük (en azından böyle düşünen) bir mâhlukum.
Problemler arttıkça her geçen saniye daha çok düşünmeyi bırakmışım. Son olarak o kendimi egoist bi şekilde üstün gördüğüm, hatta yer yer hakaret ettiğim o insanlarla aynı pozisyona gelmişim. Hayat-ı içtimaiye’nin en dip noktasında tıkanmışım ve yaşamak, sadece zaman harcamak olduğu için zerre kadar bir zevk ve huzur veriyor ve bunun azıcık daha fazlası için bütün hayatımızı ortaya koyuyoruz.
Bu sistem rastgelemi kuruldu yoksa her şey planlanarak mı yapıldı bilmiyorum. Planlanarak yapıldıysa tebriklerim planlayanlarda. Neredeyse kusursuz.
3 ay önceki hâlime dönmenin yogunluğuyla çıktım asansörden, işime gittim.
İş yerinde iş yapmadım, yapamadım. Yaptığım meslek yeni dünyanın tanrılığı. Yazılımcıyım ben. Dünyalar kuruyor, oradaki hataları düzeltiyoruz. Kendi küçük dünyalarımın tanrıları olmak gerçek dünyanın tanrısı olamadığımı bana farkettirip sinirlendiriyor. Bunun bir sebebi var, Hırs yaptım.
Okumayı, örnek almayı, ara ara bir şeyler karalarken gizli gizli laf atmayı, alıntı yapmayı sevdiğim insanlar var. K*imine göre bunlar 3 kişi (bence 2).V*asıflarını, hayatlarını yaşamlarını bilmiyorum. L*ayıkıyla yaptıkları işi yerine getirdiklerini biliyorum sadece. Cümlelerle dans edip bazı gizli şeyler koyduklarına bile şahit oldum. Fakat bunu benimde yarı tanrısı olduğum bir evrende yapıyorlar, internette.
Arıyorum, bulamıyorum. Yaptığım hırs işime, hayatıma engel oluyor. Adeta egom zedeleniyor ve yapacak hiçbir şeyim yok. Bir noktaya kadar geldim. Dahada ilerleyemiyorum. En başından beri bu bir yardım çağrısıydı sanırım. Eğer siz bunu okuyorsanız sizden bahsettiğimi biliyorsunuzdur. Bazı cümlelerde yaptığım göndermeleri anlamışsınızdır.
Sizi seviyorum, Size güveniyorum.
(Ramazan geldi)
Zor olarak nitelendirilebilecek bir aile yapısından gelmekteyim. Bir taraftan eroin bağımlılığı var ailemde diğer taraftan dindarlık.İkiside aşırıya kaçar derecede. Her ramazan aklıma gelen şeyler var. Henüz körpecik bir çocukken ben, her ramazan annem beni teravih namazına gönderirdi. Babam evde kafayı bulmuşken. Asla eve nasıl döndüğümü hatırlamazdım. Teravih namazında illâki bir secdede uyuya kalırdım, beni mesut abi taşırmış. Mesut abi kimdir nedir hatırlamıyorum, arka mahallemizde oturan delikanlı bi çocuk. Tam hatırlamaya başlayacağım yaşlarda gittiler. Bende teravih namazlarına gitmekten ziyade kaçmayı tercih edecek yaşa gelmiştim.
Annemde tanımazmış mesut abiyi babamda (hoş hatırlayacak kafaya sahip değildi). Mesut abiyi çok seviyorum. Ama tanımıyorum.
Ama çok seviyorum.
Ama tanımıyorum.
Ama çok seviyorum.
Ama tanımıyorum.
Ama çok seviyorum.
Ama tanımıyorum.
Ama çok seviyorum.
Ama tanımıyorum.
Ama çok seviyorum.
Sizide öyle. Buna ulaşmanızı sağlayacak cesareti bulduysam, sizde okuma cesaretinde bulunduysanız, sizide öyle. Tanımıyorum ama çok seviyorum.
Burada tanıma olayı giriyor. Tanımak gerçekten tam olarak nedir? Bir insanı tanıyabilir misiniz? Sanmıyorum. Velevki ezberledik her şeyini ve öğrendik(bu ikisinin aynı şey olmadığını MEB’e anlatamıyoruz.). Atacağı adımı, vereceği tepkiyi biliyoruz. Bu tanımak değildir çünkü insan her an gelişmeye ve değişmeye açık olan bir varlıktır. Maalesef. Kafamın içindeki bir ton parazit bundan dolayı.Nasıl tanıyacağım birisini? kayboluyorum.
Kafamın içindeki düşünceler karmakarışık olmaya devam ederken hayat bir yandan akıp gidiyor. Hayatımda bana zarar veren insanlar, iyiliğimi yanlış bir şekilde düşünen insanlar var. Bazen susuyorum, bir nesneye odaklanıyorum belki saatlerce bakıyorum, kendi kendime konuşuyorum ve buna insanlar şahit oluyor. Saçma bir şekilde herkes bana aklını kaybetmiş gözüyle bakıyor. Tek bir kelime var, bunların hepsini normalleştiren. Telefon. Saatlerce telefona baksam kimse bana deli demez, saatlerce ses atsam kimse kendi kendine konuşuyorsun demez….
Asıl deli ben değilim.
Her şey mümkün
Hiçbir şey gerçek değil. Her şeye izin vardır.
Şu sıralar korkularımın engel olduğu küçük ve eğlenceli şeyler yapmayı başarabiliyorum. Bunları okuyorsanız başarmışım demektir. İlk şiirlerimi yazdım mesela. Hepsini okurken midem bulanıyor. Olmadı diyorum kendime, sanırım beceremedim diyorum.
No Comments