Skip to main content

Mahşer Günüme Mektup - 3 (en kötüyü bile ne ağlatır?)

En kötü kimdir bilemiyorum. En azından bunları yazarken kimdi bilemiyorum. Siz, bunu okuyan ve yazma sürecime şahidlik eden tüm insanlık. Biliyorsunuz, en kötünün kim olduğunu. En kötülerin kim olduklarınıda. 

Bir insanın (gözlemlediğim kadarıyla) özel birisi değil ise, saf iyilik veyahut saf kötülükten oluşması bana absürt geliyor. İstemedende iyilik yapan insanlara şahid oldum çünkü. Ancak, bir ağacın tohumunda bozukluk var ise, mutlaka o her mevsimde çıkardığı mahsule sirayet ediyor. 

Bir iyinin tüm kötülüklere karşı iyiliğine devam etmesi ve sonunda mutlu olacak olması, tüm kötüleri ağlatır.

Bir iyinin, kâr odaklı davranmaması mesela...

Hz. Peygamber(s.a.v)'e bırak bu işleri, eğer istersen sana en güzel kadını verelim veya kabile reisliği verelim veya para verelim en zenginimiz sen ol dendiğinde, o kâr odaklı bakmadı duruma. Zulüm görmeyiz, yavaş yavaş islamiyet'i yayarız diye düşünmedi. Kâr, sanırım ecnebilerin çıkardığı bir şey idi.

Karışık aklım, mahşerde bolca vaktimiz var ve hiç vaktimiz yok. Bunun özgüvenliği ve deliliğiyle bir şiirde kusmak istiyorum bu mektupa. 

 

Parmaksızsın, piramitler yapıyorsun
Ahlaksızım, ahlaksızlığı yaratıyorsun

Yaşamayı, sigara molası vermeyi ve 
bazı şeylerin değiştiğini kabul etmek

Ümit, alnımın yazısıdır, bakıyorsun
Her şeye rağmen, çocuğunu saçlarından öpmek

Yazılanı yaşamak ve yazdığını yaşmak
Korku veriyor değil mi?

Kasıntı bir hâle bürünüyorum
Ne acı, değil mi?

Bir bulutu bıçaklamaya çalışmak ve
ve savaştığın canavara karşı, atınla usul usul gitmek

Öyle dört nala falan değil, sakin ve usulca.
Zifiri bir sessizlikte üstelik

Zihninin topraklarında olan depremler ve
ve silahın kafana dank etmesi

Kader fallarına her ne kadar rüşvet verirsen ver
Rüşvet vereceğin yazardı orada

Öngördüğün sadece küpesizlik ve iyilik
Sadece iyilerin, sessizliği
sevgilim.

24 kere astım kendimi
48 kez sadece son iki günde 

Sadece tadına baktığın ve
ve haddinden fazla sevdiğin uçurumlar